20. yüz yılın en istisnai sanatçılarından biri olarak anılan Arslan, 1933 İstanbul doğumlu. Sanatçı resimlerini lisede okurken, 1952-54 yılları arasında bulabildiği ölçüde guajlar, suluboyalar ve pastellerle resim yapmaya başlar. Paul Klee'nin etkisi altındaki resimlerini İstanbul Erkek Lisesi'nin duvarlarında sergiler. Bu yıllarda edebiyat dünyası ile yakınlaşır. Camus ve Kafka gibi yazarları okumaya başlar. Liseyi bitirince bilinçli olarak sanat tarihi okumaya karar verir. Okuduklarının da etkisiyle birkaç ay sonra kullandığı tüm hazır boyaları doğa karşıtı bularak atar ve tarih öncesi ya da Anadolu dokumacıları gibi kendi boyalarını doğal yoldan üretmeye girişir.
İlk sergisini 1955'te, Adalet Cimcoz'un yönetmekte olduğu Maya Galerisi'nde İlişki, Davranış, Sıkıntılara Övgü başlığıyla açtı. Ferit Edgü, Sezer Tansuğ gibi eleştirmenlerden övgü aldığı bu sergisindeki tüm eserler satıldı. Jacques Mauduit'nin Modern Sanatın 40.000 Yılı isimli eserinde anlatılanlardan yola çıkarak, daha sonraki tüm eserlerinde kullanacağı bir tekniği uygulamaya başladı. Toprak boyalar, bal, yumurta akı, sabun, ot, çay, tütün, kemik iliği, kan ve sidik gibi malzemeler kullanarak ürettiği boyaları kullandığı bu tekniği ilk olarak İnsanlı Günler isimli serisinde kullandı.
Arslan 1961'de 15 resmini bir galeride sergilemek üzere Paris'e gitti ve orada yaşamaya başladı. Burada çeşitli sergilere katıldı. Arslan bu dönemde, yaptıklarına resim diyemediğinden, “art” ile “peinture” sözcüklerini birleştirerek, “arture” terimini türeterek, bunu kullanmış.
1969 yılından bu yana ülkesine dönmemiş olan sanatçı, Bienal kapsamında sergiye katılarak, sanatçının sanatını ve düşünce dünyasını, sanatçının etkilendiği kaynakların izini sürerek bunu izleyiciyle paylaşıyor. Bienal’de Kapital adlı çalışmasıyla yer alan sanatçı, 40 yıldır ülkesine gelmemesine rağmen güncel olaylardan kendini soyutlamayarak, bunları işine taşımıştır. Kapital isimli eserinde şehrin üzerinde yer alan devasa büyüklükteki eli kullanarak, kenti gölgede bırakıp, 1970’lerdeki Türkiye’nin siyasal durumuna göndermelerde bulunuyor. Bakınca insanı rahatsız eden dip dibe, karışık, kırmızı damları birbirine yaslı düzensiz evler, binalar… İrili ufaklı yüzlerce taş yapı ve üzerlerinde kocaman bir el… Gösterişli gömleği ve kol düğmesiyle bu sıkışmışlığın üzerinde… Altındaki karmaşaya ve düzensizliğe karşın net ve belirgin bir el. Tanrı gibi. Kapital üzerinde.
Ressam ömrünün çizmekten çok okuyarak ve not alarak geçtiğini geçirdiğini söylüyor. Binlerce sayfalık notlarıyla oluşturduğu eserlerinde ilham kaynağı olarak Marx’ı gösterirken, resimlerini adlandırırken de Marx’ın kapitalini baz alarak oluşturuyor. Kapital, Sermayeye Entegre Olmuş İşçi, İşçi İle Makine Arasındaki Mücadele, Sınıflar gibi işleriyle 11. İstanbul Bienali’nde yer aldı.
25 Mayıs 2010 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder